31 Aralık 2016 Cumartesi

Aileye ve Kadına ve Erkeğe Bir de Böyle Bakmak Lazım

Bazı meselelerin içinden çıkmak çok zor değildir ama konu uzadıkça uzar. Meselenin bazen cevabı bile yoktur ama tartışma hiç bitmez. Bu konularda tartışmak hem eğlencelidir hem de her dönemde yeni bakış açıları çıkar. Söz gelimi; Kadın erkek eşit midir? Trafikte cezaları artırsak sorun çözülür mü? Parayla saadet olur mu? Para mı önemli yoksa zeka mı? Eşitlik mi olmalı adalet mi? Çok gezen mi, çok okuyan mı?....................... Bu konular hakkında nice okumuş adam kafa kafaya vermiş amma senelerdir bir karara varamamıştır. Kısa-orta ve hatta uzun vade de bir karara varacak gibi görünmemektedirler. Bu nedenle lafı uzatmıyorum. Zira benim de senelerdir karara bağlanamamış bir şeyi şıppadanak çözeceğim falan yok. 😉 Konu, yeni bir bakışla mevcut kaosa mütevazi bir katkıda daha bulunmak. 

Meselemiz bir klasik olarak kadın erkek eşitliği meselesi. Bu minvalde de gideceğimiz yer, doğal olarak aile. Bu konuda öteden beri fikrim sabittir. Yazının hemen başında söyleyeyim. Kadın ve erkek bir elmanın iki yarısı gibidir. Nokta. Biri diğerinden üstün de değildir, biri diğerine eşit de değildir. Biri diğerinden bazen üstündür bazen değildir. Bir nokta daha. Kadının güçlü yanları vardır, erkeğin zayıf yanları vardır. Bir nokta daha. Feminizm gibi abukluklar bu nedenle benim zihin dünyamda kendine bir karşılık bulamaz. Kadına gaz verip verip onu kamyon şoförlüğü yapmaya motive eden ideolojik bakış bizim semtimize henüz uğramamıştır. Aha bir nokta daha. Geçelim 

Mustafa İslamoğlu'nun "Toplumu İnşa Eden Kuran Kavramları" kitabından bahsedeceğim. Kitapta pek çok başlık var ancak yalnızca "aile" konusuna bakışını paylaşmak istiyorum. Bakış açısının çok hoşuma gittiğini belirtmeliyim. Yazar, aile sözcüğünün etimolojisi ile başlıyor anlatmaya. Aile kelimesi destek ve dayanak anlamına gelen 'avl/ayl' köküne dayanıyor. Terazilerde bir kefenin yukarıda olmasına 'avl' deniyor. Çünkü aşağıda olan diğer kefe havada olana "dayalı" vaziyette duruyor. Yine çardak, gölgelik gibi işler yapılırken altlarına destek olacak, çatıya payandalık yapacak şeyler konur. Bu mantıktan dolayı gölgelik/çardak gibi şeylere de 'el ale' denir. Yine aynı mantıkla bakıldığında ise destek alınan kimseye 'el ıvel' deniyor. Yazar bu köken bilgisinden hareket ederek ortaya harika bir aile tanımı çıkarıyor: "Birbirinden destek alan, birbirine dayanan ve yaslanan, birini çekince diğeri ayakta kalamayan birden fazla unsur". Muhteşem değil mi? İnsan kendi gibi düşünen birileri ile konuşmaya bayılıyor. 😊😊😊

Aile kavramını en güzel anlatan geometrik şekil ise bu noktada kristalize oluyor. Yazar, aile geometrisinin birbirine paralel iki "düzlem" şeklinde olmadığını ve aslında bir "üçgen" gibi olduğunu söylüyor. Çünkü birbirine paralel giden iki düzlem yan yana olmak dışında bir şey yapmazlar. Bir noktada birbirine dayanmazlar. İki paralel birey olarak aynı evde yaşarlar. Birbirine dayanmadıkları sürece de aile olamazlar. Oysa üçgen şeklindeki bir yapılanmada durum böyle olmaz. Üçgeni oluşturan yapıda elemanlardan birini çektiğinizde yapı çöker. Zira üçgende her eleman birbirine dayanmıştır. Yazarın ifadesiyle "kafa kafaya vermişlerdir." Üçgende bir eleman diğerine "ben olmasam sen bir hiçsin"diyemez çünkü ikisi de birbirine destek ve dayanaktır. Biri diğerine "varlığını bana borçlusun" diyemez. Çünkü ikisi de diğerinden bağımsız hareket edemez. Eğer elemanlardan birine bir şey olursa yapının tamamı bundan etkilenir. 

Yazar, bu üçgen metaforuna yaslanarak bir manevra daha yapıyor ve kadın mı üstündür erkek mi üstündür? sorusunu "saçma" kategorisine koyup basıyor tekmeyi. 😋 Soruyu saçma buluyor, zira kadın ve erkeğin Kuranda 'zevc' şeklinde ifade edildiğini belirtiyor. Zevc sözcüğünün tanımını yaptığında ise az yukarıda yine zikrettiğimiz "tuhaf" soru tedavülden kalkmış oluyor. Zevc'in tanımı şöyle: Biri diğerinin yerini tutmayan ve birbirini bütünleyen iki unsurdan her biri. Yani kadın ve erkek gibi. Ya da bir çift ayakkabı gibi. Bu durumda o malum soru şu hale geliyor: sağ ayak mı soldan üstündür sol ayak mı sağdan? Buna verilebilecek ikna edici bir cevap bulmak zor görünüyor. 

Sağ ayak-sol ayak sorusu tabi beraberinde eşitlik tartışmasını da getiriyor. Eğer eşitse haydi sağ ayakkabıyı sola, solu da sağa giy diyenler çıkacaktır. Yazar bu noktada meselenin aslında bir kötü niyet olduğunun farkında olarak cevabı yapıştırıyor: "Sağı sola, solu sağa giymek hem ayağa hem de ayakkabıya zulümdür. Çünkü bunlar "eş"tirler." Bu noktada eşleri eşitleme çabası maalesef nafile çaba olacaktır. Tıpkı nazenin bir kadının içinden, sırf eşitlik olacak diye bir kamyon şoförü çıkarmaya çalışan feminist zırvalıklar gibi...

Durum bundan ibaret. 



   










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder