3 Mart 2019 Pazar

Derde Deva Randevular

Salt edebiyattan pek hazzetmiyorum. Hiç bir yere gitmiyormuşum gibi hissettiriyor. Bu yerde edebi pek çok metnin bir koşu bandı deneyimine benzediğini söyleyebilirim. Hareket halindesin, hatta zaman zaman koşar adım gidiyorsun, hatta sucuk gibi terliyorsun ama hep aynı yerdesin. Hiç bir yere gidemeden koşmak, dakikalarca yekinmek ama hep aynı yerde kalmak beynimize da tuhaf geliyor olmalı? Laf uzamasın. Edebiyatın bazı ürünleri bana böyle hissettiriyor. Okuyorsun, sözcükler zihninde hareket ediyor, satırlar arasında geziniyorsun ve hatta yoruluyorsun ama okuma işi bittikten sonra damağında belli belirsiz kalan kekremsi tat dışında geriye pek bir şey kalmıyor. Diyet bisküvilerin ağızda bıraktığı hissiyat gibi. Koca bir paket yiyorsun ama hiç bir şey yememiş gibisin. Pörf !!! Bu duygu, "iyi" kategorisinde değerlendirilen kitaplar için de geçerli. 

Tabi edebiyat hakkında bu kanaate ulaşmak için pek çok edebi eser okuduğumu da söylemeliyim. İnsan çoğu zaman böyledir. Bir konu hakkında kendisinin ne düşündüğünü öğrenmek için o konu hakkında konuşması gerekir. Edebiyat hakkında ne düşündüğümü öğrenmek için bolca edebiyat okudum ve konuşurken anladım ki edebiyattan hazzetmiyorum. Şiiri de sevmiyordum ama kader karşıma İsmet Özel'i çıkardı. Şiir denince ondan başkasına tahammülüm "şimdilik" yok.

Peki edebi metinlerden ne bekliyorum? Galiba "taşıyıcı, ilham verici" bir yanı olması gerektiği kanaatindeyim. Okuduğum kitap beni başka bir kitap-yazar-kavram-efsane-film-şarkı-resim-yemek vb. hakkında motive etmeli. Kışkırtmalı, harekete geçirmeli. Kitap bittiğinde gideceğim yeri bilmeliyim. Değilse "inşa edici" bir okuma yapmış olduğumu düşünmüyorum. Arkası dönük vaziyette göl kenarında oturan ve elindeki çubukla yere düzensiz çizgiler çizerken derin düşüncelere dalmış birinin görüntüsünü dakikalarca izleten sanat filmlerine kaç kişi tahammül edebiliyor allasen?
Üniversite yıllarımda Orhan Pamuk'un Yeni Hayat'ını okumuştum da öyle heyecanlanmıştım ki otobüsle Güneydoğu Anadolu turuna çıkmıştım ve üçüncü sınıf bir sürü dinlenme tesisinde ucuz domates çorbası içmiştim. O tur süresinde yaşadıklarım hala hayalimdedir. Velhasıl edebiyat işe yaramalı be abicim! 

Murat Menteş bende tam da böyle bir etki bırakıyor. Tarzına bayılıyorum. Anlattıkları işime yarıyor. Çoğu yazarın kitaplarını takım elbise ile yazdığı bu yerde onun bu işi üzerinde eşofmanları ile yaptığını düşünüyorum. Gayet esnek ve edebi...Kendi ifadesiyle söyleyecek olursam, kitapları "ziyadesiyle malumat ihtiva ediyor." Yani işe yarıyor. Son romanı Antika Titanik'i henüz fermente ediyordum ki bir yenisi geldi. Kitabın adı: Derde Deva Randevu. Kitapta yazar ahirete irtihal etmiş on bir kişi ile röportaj yapıyor. Üstad dediği bu on bir kişi arasında hem Neşet Ertaş hem de Charles Bukowski var. Farabi ile Nietzsche'de orada. Kitabın içi dışı cıvıl cıvıl...Çizgi romanlı filan. Bu noktada Hakan Karataş'ın çizgileri kitaba hayat vermiş. Karataş'ın çizgilerinin üst düzey bir sözcük dağarcığı olduğunu düşünüyorum. Yarattığı sinematografik atmosfer kitaba payanda olmuş. Tebrikler.  

Yazar, Derde Deva Randevu'nun esasen bir roman projesi olduğunu söylüyor. Hafife Alma isimli bir çaçaron kadının müteveffa üstatlara musallat olacağı bir hikaye olacakmış. Kadın hem kişisel sorunlarını bu büyük kafalardan alacağı tavsiyelerle çözecek hem de bu cins kafaların buhranlarına deva olacakmış. Ne ki işler beklendiği gibi olmamış ve ortaya bu röportaj kitabı çıkmış. Ancak hissettiğim kadarıyla projenin bu hali Murat Menteş'i çok ikna etmişe benzemiyor. Belki de okurlardan gelecek eleştiriler ekseninde yoluna devam edecek. Zira yazar hemen kitabın ön sözünde olası eleştirilere karşı hafif ölçekli bir savunma paktı kuruyor. "Sen kimsin de bu büyük kafalarla çaylı-cigaralı sohbetler edeceksin?" diyeceklere karşı tevazu kartını hemen başında masaya koyuyor. Hemen arkasından "Belki bu kitabı okuyan birileri mezkur yazarlarla tanışıklığını ilerletmek isteyebilir" diyerek kamu yararını önemsediği mesajını da veriyor. Sonunda dayanamayıp "yahu uygarlığımızı kurtarıyoruz işte" noktasına gelse de "şakaydı" deyip manzarayı kurtarıyor.    

Derde Deva Randevu genç okur kitlesi için çok faydalı olabilecek bir kitap. Onlara ilham verecek, heyecanlandıracak ve ana kaynaklara yönelmelerini sağlayacak bir canlılığa sahip. Söz gelimi Nietzsche ile yapılan röportajı okuyan bir genç mutlak surette soluğu en yakın kitapçıda alacak ve o gece bir felsefi metinle haşır neşir olacaktır. Keza aynı durum Farabi için de mutlaka geçerli olacaktır diye düşünüyorum. Ancak Neşet Ertaş yahut Hüseyin Rahmi bölümünü okuyan biri aynı heyecana kapılır mı bilemedim. Sözünü ettiğim bölümlerin "henüz tatlanma" aşamasında "küt" diye bitivermesi işin aslı ben de bir hayal kırıklığı yarattı. Tam Neşet Ertaş açılıyor derken röportaj bitti. Tam Dosto konuşmaya başlayacak derken araya Hacı Bektaş girdi. Hüseyin Rahmi, garibim neredeyse  hiç bir şey anlatamadı. (Heybeli Ada'ya paraşütle inme sahnesi çok güzeldi.) Shakespeare, en az kendisi kadar bulanık bir varoluşla ortaya çıktı amma bittiğini bile anlamadım. 

Galiba kitaptan beklentim bu on bir üstadın yaşamına "Menteşçe" bir bakışı okumaktı. Bu duyguya ancak çok kısa anlarda kapılabildim. Yanılıyor olma ihtimalim var ama sanki Murat Menteş kitabın bu noktaya gelmesinde lüzumundan fazla "danışmanlık" almış gibi görünüyor. Ona kalsa Hafife Alma'nın maceralarını okuyacakmışız gibi hissettim. 

Kapaktaki No:1 ifadesinden bu serinin devamının geleceğini anlıyorum. Eğer Hafife Alma'nın maceraları yerine yeni bir üstatlar okuması yapacaksak Freud Bu İşe Ne Derdi, Nietzsche Bu İşe Ne Derdi formatlarına yakın bir çalışma yapılmasını umuyorum.  Üstatların kendilerini spot cümlelerle değil de azıcık daha detaylı anlattıkları röportajlar olabilir? Söz gelimi Dosto'ya elinde kanlı baltasıyla kitabın ortasında dolaşan Raskolnikov hakkında bir soru sorulmalıydı diye bekledim.  Yine üstatlara sorulanlar arasında konjonktürel olanlar vardı ve bu bölümleri okumak gerçekten keyifliydi. Günümüz dünya insanının sorunları daha çok sorulmuş olsa ve onların penceresinden durum yorumlansa müthiş öğretici olabilirdi. Son bir öneri olarak, bölümler arasındaki geçişler bir roman kurgusu ile sağlanabilirdi. Kitabı okurken böyle bir kurgu beklediğimi ifade etmeliyim.       

Son tahlilde Derde Deva Randevu çok hoş ve özgün bir konsept olarak olgunlaşmayı bekliyor. No: 2 gelecekse daha dolu gelsin diye dua ediyorum. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder