27 Kasım 2016 Pazar

Lennon'la Karakoç Arasında Bir Yerde...

Bir Polonya sineması. 11 Minut. Acayip bir film. İncelikle işlenmiş. Yönetmen Jerzy Skolimowski. 78 yaşında bir pir-i fani. Ahir ömründe zerafet dolu bir film yapmış. Zerafet dolu diyorum, zira bu inceliği yakalamanın yegane şartı, ununu elemiş eleğini asmış olmak.  

Son dönemin popüler/politik/konjonktürel/Doğulu ve edebi şiirinde ne diyordu Karakoç üstadımız? "Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır." Ya da John Lennon gibi daha seküler/batılı/pragmatist/ ve müzikal  haliyle söyleyelim: "Hayat, siz plan yaparken başınıza gelenlerdir."  

Film tam da bundan bahsediyor. Bir yerlerde bir şeyler yaşıyor olabilirsin, bir takım planlar peşinde koşuyor olabilirsin, kavga ediyor, yalan söylüyor, eşini kıskanıyor, uyuşturucu taşıyor, cam siliyor, ambulans kullanıyor veya sosisli sandviç sattığın arabanı bir motosikletin arkasına bağlamaya çalışıyor olabilirsin. Sen bütün bunları yalın ve insani bir akışla yapıyorken, senin için yapılan ilahi plan aklının ucundan bile geçmiyor olmayabilir. Çünkü büyük adamlardan birinin dediği gibi "insan, insandır." Basit, sıradan, güçsüz, bencil, aceleci, unutkan, hırslı, açgözlü ve yalanlarıyla 'insan, yalnızca insandır.' Sen de basitsin, sen de insansın. Çünkü ne yaparsan yap bu dünyadan sağ çıkamayacaksın. Hangi planın peşinde koşuyorsan koş sen de öleceksin. Film, kör gözüm parmağına der gibi bunu anlatıyor. Birbirini hiç tanımayan bir sürü insanın 11 dakika süresince, önce birbirinin hayatlarına usulca dokunması sonra da ortak bir sona uzanması...

Film Varşova'da geçiyor. Metropolde yaşayan ve birbirinin hayatında hiç bir dahli olmayan insanların başından geçenler anlatılıyor. Sen tek başına yaşamın için planlar yaptığını zannederken gökten uzanan bir el, seni bir başkasının kaderinin içine itiveriyor. Filmin afişinde olduğu gibi. Yan yana ama bağımsız, tek başına ama bir diğerine hep muhtaç. 11 gibi. 1111 gibi...Bir araya geldiğinde anlamı büyüyen mesajlar bunlar.

Birimiz birimize her an tutunmak isteyebiliriz. Birbirimize hep ihtiyacımız olabilir, dünyanın neresinde ne yaşıyorsak yaşayalım bir başkasına hep muhtaç değil miyiz? Belki sadece birlikte ölmemiz gerekebilir ama ne olursa olsun birbirimize ihtiyacımız var. Dünya, sadece heyecanlarımızı/hüzünlerimizi paylaşacak birileri olduğunda anlam kazanmıyor mu? Belki yalnız ölmek yerine, birlikte ölürsek.................Ne demiş eskiler? Elle gelen düğün bayram. Madem beraber yaşamayı beceremiyoruz en azından beraber ölelim. Filmin mesajlarından biri de bence bu. Zaten yönetmen de 11 Eylül'den sonra ortaya çıkan "mutsuz ve dağınık toplumsal atmosferden" muzdaripmiş. Dedim ya yönetmen ahir ömründe...😅 



Son tahlilde 11 Minut, kendini ağır ağır açan ekosistemi ve ağır ağır artan gerilimi ile bir pazar öğleden sonrası için keyifli bir film. Öyle çok çarpıcı diyaloglar falan yok. Yakalayabilirseniz bir kaç yerde hoş ironiler var. Güçlenen bir karakter, altı çizili bir duygu vs. yok (biraz kıskançlık kimseyi ıslatmaz😆). Filmde bir ileri bir geri gitmeniz gerekecek ama bunu yönetmen yapmıyor, biyolojik saatinizin konforu için bunu izleyicinin yapması gerekecek. Dikkat edelim. İyi seyirler. 






   





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder