22 Kasım 2016 Salı

Siz de Esen Kalın Tüm Nefret Edilenler !

Hayatımda ilk kez "mutlak bir nefret" duygusuyla tanışıyorum. Kırkıncı yaşıma selam çakarken bunca eski bir duyguyla bu kadar geç tanışıyor olmam bana da garip geliyor. Hafızamı çok zorlamama rağmen bilinen tarihimdeki hiç kimseden bu kadar nefret ettiğimi hatırlayamadım. Belki de kimseyi nefret edecek kadar sevmemiş olmamdandır. Ya da sevdiğim birinden ilk kez nefret ediyorumdur?  Çünkü anladığım kadarıyla nefret, sevginin içinden çıkıp gelen bir duygu? İnsan, içinde taşıdığı sevgi ile çatışmaya başlıyor. Sevmediğin bir şeyden nefret edemezsin. Nefret edebilmen için önce tanıman gerek. Bu sebepten olsa gerek, insanlar en çok aşklarından ve dostlarından nefret ediyorlar. Birilerinin bize bu nefret durumuna ulaşmamız için mutlaka yardım etmesi gerekiyor. Yoksa durup dururken olan bir şey değil. İnsanlar "nefret ediyorum" dedikleri şeyi aslında tanımıyorlar bile. Tanımadan nefret ettiğimizi söylediğimiz o şeylerle ilgili en net tespit "iyi şeyler hissetmiyorum" olabilir...

Nefret edebilmek sağlıklı bir tepki gibi görünüyor. Ne diyordu Freud? "Medeniyetin kurucusu ilk defa mızrak yerine küfür etmeyi tercih eden insandır." Nefret etmek galiba duygusal bir mızrak şeklinde anlaşılmalı. Zira nefret, mızrak gibi insanın en yalın ve ilkel duygularından biri. Belki de nefret etmesek "duygusal bir harakiri" ile yüz yüze geleceğiz. Nefret, o havalı ifadeyle "psikolojik metabolizmamızın homeostasisini" sağlıyor. İyi ki nefret var diyelim o halde........ Aksi durumda bir Kafka kahramanı olan K'nın durumuna düşmemek işten değil. K gibi ortada kalmak, K gibi safderun olmak, K gibi 'nedeeeen' diye bağırırken aslında kendi uydurduğumuz bir kurgunun içinde debelenip durduğumuzu anlamak. K, iyi bir adamdı. K iyiydi ve hareket ediyordu. Hakkını arıyordu. Ben daha çok safdil bir Murakami karakteri gibiyim. İçki, sigara, balık, müzik....Endişeye mahal yok. İşler sarpa sardığında nasılsa birazdan Murakami ortaya çıkar ve bütün romanı mutlu bir sona ulaştırır. Murakami karakterlerindeki kafa konforu üzerine bir ara yazmak lazım aslında :) 

Modern insanın içsel bütünlüğünü sağlamasının bilinen en ilkel yollarından biri de nefret etmek işte. Nefret, zaman içinde kristalize olan bir durum. Okunaklı hale gelmesi zaman alıyor. Yaşanan olaylar zihinde tekrar tekrar canlandırılıyor ve nefret süzüle süzüle nesnel bir gerçeklik kazanıyor. Bence iyileşme bu noktadan sonra başlıyor. Yani nefret görünür hale geldiğinde. Kristalize olan nefret, bir süre o durumda kaldıktan sonra; insan aklı, zaman, yeni yaşantılar, yeni insanlar, ve nefreti ortaya çıkartan yaşantıların önemsizleşmesi gibi nedenlerle yok oluyor. Yok olmasa bile bir gölgeye dönüşüyor. Bir zaman sonra kişi neyden, neden, kimden nefret ettiğini bile unutuyor. Bu, nefretin doğal akışı....

Oysa temelde nefret, insana yük oluyor. Omuzlarını ağrıtıyor. Bunu bilen insan ya affederek ya da unutarak nefretin olumsuz etkilerinden kurtulabiliyor. Bundan sonraki aşama "nefret edecek kadar sevmemek" oluyor. Ya da bir ayet dursun başucumuzda: "Kötülüğün cezası, yine onun gibi bir kötülüktür. Kim affeder, kim barışırsa onun mükafatı Allah'a aittir. Esen kalın...  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder