29 Ocak 2016 Cuma

Hayattasın, Öyleyse Tehlikedesin

Hipnoz altındaki kişiye uygulanan tekniklerden biri de regeresyondur. Yani yaş geriletme. Problemlerinin kaynağının geçmişte olduğu varsayılan kişi, bu yöntemle geçmişteki o tarihe götürülür ve verilen hipnotik telkinlerle problem çözülmeye çalışılır. Uzmanlar, "regresyon hipnozu ile geçen seneye, geçen haftaya, 10-20 yıl önceye, doğum anına, hatta doğum öncesine dönmek mümkün" diyorlar. 

Hakan Günday'ın Daha isimli kitabından söz edeceğim. Regresyon hipnozu ile geçmişe döndürülse, aslında "orada takılıp kalmış" olduğu konusunda tüm psikiyatri dünyasının aynı kararı vereceği bir çocuk olan Gaza'nın öyküsünden... Doğumuyla birlikte gerçek bir "istenmeyen" olduğunu düşünen ve insanların gözlerinde hep bu "istenmiyorsun" bakışını arayan bir çocuk Gaza. Kaçakçı bir babanın, babası gibi kaçakçı olan oğlu Gaza. Mesela yaşamdan öğrendiği ilk şeyler arasında "acımasızlık" var Gaza'nın. "Empati yoksunluğu" var mesela farkında olmadığı özellikleri arasında. Canları yanan insanlar gördüğünde "umurumda değil" diyen bir çocuk Gaza. Ya da farkında olmadan bir kötülük yaptığında davranışını düzeltmek yerine, kötülüğü sahiplenen bir çocuk...Zaman zaman göğüs kafesini sıkıştıran "pişmanlık" ve "kıskançlık" duygusu da olmasa Gaza'nın gerçek bir hayvan olduğunu bile düşünebilirsiniz. 

Gaza'nın zaman zaman yaşadığı bu kıskançlık duygusunun yerini pişmanlığa bırakışına ve bir noktadan sonra güzel ve anlamlı bir yolculuğa dönüşmesine şahitlik edeceksiniz. Her aşaması sert, her aşaması öfke dolu bir yolculuğa...

Kitapta Gaza'nın kişisel yolculuğu merkezde dururken, fonda, yazarın ve Gaza'nın canını sıkan bir dolu şey olduğunu görüyorsunuz. Yazarın diyorum; zira kitabın akışında tek anlatıcı varmış gibi görünse de kaşlarını çatmış vaziyette kitabın herhangi bir yerinde karşınıza Hakan Günday çıkabiliyor. Hakan Günday, bu tespite katılmayabilir. Satır aralarında karşımıza çıkan ve kaşlarının çatık olduğunu söylediğimiz karakterin tam da Gaza olduğunu iddia edebilir. Ne ki, ben, bu kişinin yazar olduğu konusunda nedense kanaat getirmiş durumdayım. Çünkü kitabın bir çok yerinde eş cinsel evliliklerinden tutunda İsrail'in dünya politikasındaki rahatsız edici duruşuna kadar geniş bir zeminde sosyolojik okumalar yapılıyor. Bir yerde insanlık tarihinin "iyi ile kötünün savaşından ibaret olduğu" yalanına inanmamamız salık verilirken bir başka bölümde namus cinayetleri ile çocuk tecavüzlerine dikkat çekilebiliyor. Ya da bir yerde demokrasinin ne menem, ne uydurma bir düzen olduğu konusu tartışılırken bir yerde haritaları çevreleyen kırmızı çizgilere verilen hamasi ciddiyetin gereksizliğini okuyabiliyorsunuz. Kitabın akışındaki sosyal okumalar bu kadar çeşitli olunca, neredeyse tamamen kendiyle meşgul bir karakter olan Gaza'nın, entelektüel birikim gerektirecek bu tarz değerlendirmeler yapabileceğine ihtimal veremiyorum. Bu sebeplerden dolayı Gaza'nın beyninde yaşayan kişi Cuma ise, yanında duran görünmeyen kişi de Hakan Gündaydır diyesim geliyor.   

Yazarın kullandığı metaforlar kitap boyunca çok keyifli bir okumaya vesile oluyor. Sözgelimi kağıttan kurbağa, Cuma'nın diyalogları, Harmin ve Dordor...Lotus çiçeği keşke daha uzun anlatılsaydı. Gaza'nın tek başına atlatmaya çalıştığı "13 gün" ve morfin sülfat partileri ise bir kaç kez okunmayı hak ediyor. 

Kitap boyunca neredeyse hiç mekan tasarımı yok. Mekanlar okurun hayal gücüyle döşeniyor. Bu bir seçim olabilir ama en azından Gaza'nın nasıl bir görüntüsü olduğunu bilmeliydik diye düşünüyorum. Bildiğimiz tek şey sönük mavi gözleri olduğu...uzun mu kısa mı, kel mi fodul mu, saçları ne renk vb. hiç birinin cevabı yok. 

Sonuç olarak elimizde, doğumuyla birlikte travmanın içine düşen bir çocuğun "sert" sözcüğü ile tanımlanabilecek öyküsü var. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder