8 Şubat 2016 Pazartesi

Batıya, Hep Batıya Gidin "bok" Var!

6-10 yaş arası çocuklar için önerilen kitaplardan bir kaçı...

Yukarıdaki "resimde"* ülke çapında kitap-müzik piyasasını belirleyen bir mağazanın 6-10 yaş arasındaki çocuklar için önerdiği kitaplar var. Mağaza, anne babaları kitap arama zahmetinden kurtardığını düşünmüş olacak ki bu yaş aralığındaki çocuklar için bir bölüm ayırmış ve okumalarını uygun gördüğü kitapları sıralamış. Anne babalar için müthiş kolaylık. 

Kitaplar arasından yaklaşık 20 saniye içinde seçtiklerim bunlar. Yeminlen söylüyorum, 20 saniye sürdü. Ejderhalar, vampirler, cadılar, lanetliler, korsanlar, hayaletler...Ortalık toz duman...

Batı'nın masalcılığı ile ilgili dosyaya kısaca bakmak lazım. Psikopat kardeşler Hansel ve Gratel, çocuklara bakamıyoruz diye ormana bırakan Oduncu ve Karısı namlı sosyopatlar, el kadar çocuklara zulmeden üvey anneler (külkedisi, pamuk prenses), uyuyan güzele tecavüz eden asil prensler...Midem kalktı vallahi...Uzatmayalım. Batı'nın masal tarihini merak edenler bize sempatik sempatik anlatılan masalların asıl öykülerine bir göz atıversinler.

Vampir, zombi, hayalet gibi hastalıklı kavramları okuyarak büyüyen çocukların ne olmasını hayal ediyorlar bilmiyorum. Bu masalları anlatarak büyüttükleri çocuklarının dünyaya neler yaptığını da görüyoruz.

Doğu ile Batı'nın masallarına daha dikkatli bakmak lazımdır. Şu beğenmediğiniz Keloğlanımız bile ahlak, iyilik, doğruluk, erdemlilik dolu mesajlar vermekteyken, burun kıvırdığımız sakallı hocamız Nasrettin, mütemadiyen aklın ve öngörünün altını çizerken, Dede Korkut masallarındaki korkunç Tepegöz bile sonunda doğru yolu buluyorken ne işimiz olur zombilerle, vampirlerle, hayaletlerle?

Batı'nın yediği herzelerle ilgili Sezai Karakoç'un manidar şiirini ilişiğe ekliyorum. Okumakta fayda vardır.

*resim sözcüğü Ara Güler'in tercihi. Benim de çok hoşuma gidiyor. 

MASAL



Doğuda bir baba vardı
Batı gelmeden önce
Onun oğulları batıya vardı


Birinci oğul batı kapılarında
Büyük törenlerle karşılandı
Sonra onuruna büyük şölen verdiler
Söylevler söylediler babanın onuruna
Gece olup kuştüyü yastıklar arasında
Oğul masmavi şafağın rüyasında
Bir karaltı yavaşça tüy gibi daldı içeri
Öldürdüler onu ve gömdüler kimsenin bilmediği bir yere
Baba bunu havanın ansızın kabaran gözyaşından anladı
Öcünü alsın diye kardeşini yolladı

İkinci oğul Batı ülkesinde
Gezerken bir ırmak kıyısında
Bir kıza rastladı dağların tazeliginde
Bal arılarının taşıdığı tozlardan
Ayna hamurundan ay yankısından
Samanyolu aydınlığından inci korkusundan
Gül tütününden doğmuş sanki
Anne doğurmamış da gök doğurmuş onu
Saçlarını güneş destelemiş
Yıllarca peşinden koştu onun
Kavuşamadı ama ona
Batı bir uçurum gibi girdi aralarına
Sonra bir kış günü soğuk bir rüzgâr
Alıp götürdü onu
Ve ikinci oğulu
Sivri uçurumların ucunda
Buldular onulmaz çılgınlıkların avucunda
Baba yağmurlardan anladı bunu
Yağmur suları acı ve buruktu
İşin künhüne varsın diye
Yolladı üçüncü oğlunu


Üçüncü oğul Batıda
Çok aç kaldı ezildi yıkıldı
Ama bir iş buldu bir gün bir mağazada
Açlığı gidince kardeşlerini arayacaktı
Fakat batının büyüsü ağır bastı
İş çoktu kardeşlerini aramaya vakit bulamadı
Sonra büsbütün unuttu onları
Şef oldu buyruğunda birçok kişi
Kravat bağlamasını öğrendi geceleri
Gün geldi mağazası oldu onu parmakla gösterdiler
Patron oldu ama hala uşaktı
Ruhunda uşaklık yuva yapmıştı çünkü
Bir gün bir hemşehrisi onu tanıdı bir gazinoda
Ondan hesap sordu o da
Sırf utançtan babasına
Bir çek gönderdi onunla
Baba bu kağıdın neye yarayacağını bilemedi
Yırttı ve oynasınlar diye köpek yavrularına attı
Bu yüklü çeki
İyice yaşlanmıştı ama
Vazgeçmedi koyduğundan kafasına
Dördüncü oğlunu gönderdi Batıya

Dördüncü oğul okudu bilgin oldu
Kendi oymak ve ülkesini
Kendi görenek ve ülküsünü
Günü geçmiş bir uygarlığa yordu
Kendisi bulmuştu gerçek uygarlığı
Batı bilginleri bunu kutladı
O da silindi gitti binlercesi gibi
Baba bunu da öğrendi sihirli tabiat diliyle
Kara bir süt akmıştı bir gün evin kutlu koyunundan

Beşinci oğul bir şairdi
Babanın git demesine gerek kalmadan
Geldi ve batının ruhunu sezdi
Büyük şiirler tasarladı trajik ve ağır
Batının uçarılığına ve doğunun kaderine dair
Topladı tomarlarını geri dönmek istedi
Çöllerde tekrar ede ede şiirlerini
Kum gibi eridi gitti yollarda

Sıra altıncı oğulda
O da daha batı kapılarında görünür görünmez
Alıştırdılar tatlı zehirli sulara
Içkiler içti
Kaldırım taşlarını saymaya kalktı
Ev sokak ayırmadi
Geceyi gündüzle karıştırdı
Kendisi de bir gün karıştı karanlıklara

Baba ölmüştü acısından bu ara

Yedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlara
Baharın yazın güzün kışın sırrına ermişti ağaçlarda
Bir alinyazısı gibiydi kuruyan yapraklar onda
Bir de o talihini denemek istedi
Bir şafak vakti Batıya erdi
En büyük Batı kentinin en büyük meydanında
Durdu ve tanrıya yakardı önce
Kendisini değistiremesinler diye
Sonra ansızın ona bir ilham geldi
Ve başladı oymaya olduğu yeri
Başına toplandı ve baktılar Batılılar
O aldırmadı bakışlara
Kazdı durmadan kazdı
Sonra yarı beline kadar girdi çukura
Kalabalık büyümüş çok büyümüştü
O zaman dönüp konuştu :
Batılılar !
Bilmeden
Altı oğlunu yuttuğunuz
Bir babanın yedinci oğluyum ben
Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden
Babam öldü acılarından kardeşlerimin
Ruhunu üzmek istemem babamın
Gömün beni değiştirmeden
Doğulu olarak ölmek istiyorum ben
Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var :
Karşınızdakini değistirmek
Beni öldürseniz de çıkmam buradan
Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki
Fakat değişmeyecek ruhum
Onu kandırmak için boşuna dil döktüler
Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler
O gün gün eridi ama çıkmadı dayandı
Bu acıdan yer yarıldı gök yarıldı
O nurdan bir sütuna döndü göğe uzandı
Batı bu sütunu ortadan kaldırmaktan aciz kaldı
Hâlâ onu ziyaret ederler şifa bulurlar
En onulmaz yarası olanlar
Ta kalblerinden vurulmuş olanlar
Yüreğinde insanlıktan bir iz tasıyanlar
Sezai Karakoç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder